gül kendine!!


insanoğlu önce kendini üzer, sonra mutlu etmek için yollar arar..

"oh boy.. çok bunalımdayım!" bazen gerçekten - i mean it - siktir etmek gerekiyor hayatı.. biraz kafanızı kaldırıp baksanız, herkes sizin kadar sallamıyor panik panik, stres stres yaptığınız olayları.. bi de onca yıldır şu hayat yolunda tecrübeniz var, bi çok şeyin hala zamana bırakılınca geçeceğini öğrenemediniz..
bi saniye dur ve düşün.. en kötü ne olabilir, en kötüsü ama.. yani işten atılsan başka bi iş bulursun, bi süre idare edersin.. patronun sana bağırsa çağırsa ne olur ki, içinden sırıtırsın pis pis geçer gider.. sense yanında uykusuz gecelerin, moral bozukluğun, mutsuz hayatınla baş başa kaldığına yanarsın..
mesela ne zaman güldün şöyle kahkahayla son 3 - 4 haftadır.. hatta 1 - 2 aydır.. ne zaman çok eğlendin? ne zaman kendine zaman ayırdın? baş ağrılarıyla geçen uykusuz gecelerin hangi derdine merhem oldu? sorarım sana, sorarım ki nedir seni bu kadar mutsuz eden?
mırıldanıyorum şu an seni dinlerken içimden: "değer mi hiç, değer mi hiç, değer mi değer mi değer mi söyleeee.."
sen hala kendini belaların mıknatısı olarak tanımla, hala en kötü şeyler senin başına geliyomuş gibi hisset..
egoya bak.. yürü beee..
unutma, unutturma! bu hayatta herkes bir gün düşerse öbür gün ayağa kalkar..
what goes around comes around baby..



******
sevgili upper east siders, bu yazı tamamen kendime, kendimi rahatlama adına yazılmıştır. 3. şahıslarla ilgisi yoktur..

10 Eylül




Hımm.. Çok olmuştu hiç yazmayalı, yeniden yazmak için bi heyecana ihtiyacım vardı, bir de yeni önerilere.. Eylül bitmeden bir yazı yazmak lazım diye düşündüm, neden:

Çünkü Eylül, mutsuz anlarınızın yansımasıdır. Yağmurlar başlar, pencereden bakıp yere düşen damlaları izlersiniz. Dalıp giderken kendinizi bir film sahnesinde hissedebilirsiniz, tam bir klasik sonbahar hüznü modunda.. Yeşilin içinde sarılar, turuncular da oluşur artık yapraklarda. Bir de soğur hava, yazın bunaltıcı sıcaklarında özlediğiniz esintiler uçuşur gelir bir anda.. Biraz da yalnızlık katarsınız içinize, evde bunalmışken sahile gidip biraz temiz hava alıyım dersiniz.. Belli mi olur, belki üşümezsem biraz da kitap okurum bankın birinde, ayaklarımı denize uzatarak.. Hava erken kararmaya başlar, artık kışa doğru yaklaşırsınız. Ofisten bir çıkarsınız, aaa hava kararmaya başlamıştır, aaa paltoları çıkarmak lazımdır dolabın üstündeki bohçalardan, aaa şemsiye de alalım yanımıza, aaa Eylül de bitmek üzere..














Çünkü Eylül, mutlu anlarınızın yansımasıdır. Bisiklete binerken rüzgara karşı yağmurlu havayı içinize çekmektir, özgürlüktür. Üşümektir birazcık ama iyi ki battaniyeniz vardır, iyi ki kahve içerken dvd izleme keyfi vardır. Artık yaz bitmiştir, yazlıkçılar gelmeye başlamıştır, herkesler evlerine geri dönmüştür, ne güzeldir.. Yeni yeni mağaza vitrinleri, yeni kazaklar, paltolar, özlediğiniz çizmeleriniz geri gelmiştir ya da geliyordur.. Mus çoraplarımı bile özledim çok, bir de siyahı, laciverti, grinin tonlarını, eldivenlerimi özledim.. Cama yağmur yağmasını, yağmur yağarken balkonda oturmayı, koşturan insanlara bakmayı özledim. Bir de Eylül, Başak burcuna aittir, benimdir, yeni bir yaştır, yeniliktir... Islanmaktır, aaa yağmur yağdı toprak çok güzel koktu, aaa çiçekler sulandı, aaa hava açıldı temizlendi, aaa Eylül de bitmek üzere..


*****************************************************************
Fotoğraflar Yedigöller'den, Bolu tarafında, Abant yanında..
Eylül'de gitmek en güzeliymiş, yeşil sarı ağaçlar, ıslak ıslak topraklar..

Gidin, görün, biraz içinizi dinleyin, biraz huzur bulun..






1 - 2 - 3 Aspirin!


Dün işten dönerken sokak arasında çocuklar ebelemece - kovalamaca oynuyorlardı.. Biri diğerini arabanın köşesinde sıkıştırıp yakalayınca "1 - 2 - 3 Aspirin!" diye bağırdı.. Hım humm.. Ne demek istedi acaba, nedir oyunun kuralı, bi de neden aspirin?


Bazıları vardır hayatta hiç ilaç kullanmazlar, bazıları vardır tüm hastalıklarında aspirin alırlar, hele bazıları 5 - 10 ilaç birden alır.. Bense, hastalık hastası bi insan olarak doktora gitmeyi çok severim, bi sürü ilacım olur, ama sonra onları kullanmayı hiç sevmem.. Hani elimde olsa 10 günde bir check-up yaptırıyım, bilim adamları gelsin kanımı, damarlarımı, beynimi, midemi, bağırsağımı, ciğerlerimi, her bir yerimi incelesin, kötü bişi varsa söylesin, beni hemen iyileştirsin..


Hapların en kötü yanı ise, onları yutmak.. Daha doğrusu yutamamak..



Geçmiş görüntülerimden hayal meyal hatırladığım, 5 yaşında zatürre olup hastanede yattığım, ilaç yutamadığım, yutabilmek için muzun içine soktukları ama gene de yutamadığım.. Şu yaşıma kadar kapsülleri ayırıp içtim, bir türlü ilaç yutamadım.. ve bundan çok çok sıkıldım..


Yok mudur bunun bir yolu, bir oluru?


***********************************************

Hayatımızı sadece bugün yaşıcakmış gibi yaşamak en güzeli.. Ama bize bir şey olduğunda geride kalanların acısını düşünmek en kötüsü.. Bi yerden duyduğum kadarıyla insanın "başı", "kalbi", "ayakları" en öncelikli yerleriymiş.. Sağlığınza önem verin, doktora gidin, kontrollerinizi geciktirmeyin..




Ruhumu bıraktım rüzgara..


Mayıs geride kalıyor, sıcaklar çoktan geldi.. Ben kendimi depo insanı vs plaza kadını arasında kaybetmişken, ruhum deniz kenarına gitmek, rüzgarda saçlarımı savurmak, yüzümde kum tanelerini hissetmek istiyor..

Kendimi bildim bileli sportif bi yaşantım var ama hepsinin sonu maymun iştahlılığıma heder oldu. Voleyboldan, yüzmeye, hentboldan, basketbola ve tenise.. Hepsi başladı ve saygısızca bitti..

Ama kendimi bu yıl aştım, kışın board yaptım ve inanılmaz zevk aldım.. Ama üstünde biraz daha çalışmam lazım tabi :)

Şimdi ise gözümü windsurf'e çevirdim.. Bu yıl sadece çevirmekle kalıcam belki ama seneye yazın kendimi dalgalara bırakmamak için en ufak bir neden yok.. Evet evet, sörf yapmak istiyorum.. Ufacık board ve yelkeni su üstünde tutmak için çabalayıp, gözüme su kaçsın, burnumdan su çıksın istiyorum..


***********************************************

Yaz büyük kentlerde bitmişken, ama hafif bir rüzgarla sıcaklığını küçük yerlerde sürdürürken gitmiştik.. Sürprizleri severim çok, böyle bir yere gelmek de benim için bir sürpriz olmuştu.. Hayallerimdeki gibi bir bahçe, mutluluk beyazı odalar ve pek şirin iki evsahibesi..

Alaçat Kırevi: http://www.alacat.com.tr/

Gidin, görün, dinlenin, huzur bulun, tekrar aşık olun..


Domates Festivali @ İspanya


Kırmızı kırmızı domatesler..


Hayır hayır, artık dışı kırmızı içi sarı, tatsız tutsuz, abidik gubidik şekilsiz domatesler yemek istemiyorum.. Ki ben domatesi elma gibi yerim, akşam yemeği yerine yerim, öğün arası atıştırmalarımda yerim, sabahları yumurtama katar menemen yapıp yerim ama asla ve asla çorbasını içmem.. Gene de marketten aldığım o domatesleri yemeğe başlayınca üfleyip püflüyorum.. Böyle de domates olmaz ki ama..

Peki ben ne yaptım? Gittim domates tohumları aldım, bi güzel saksı aldım, torf aldım.. Onları bi güzel saksıma yerleştirdim.. Şimdi ise çimlenmeye başlamalarını bekliyorum.. Her gün suluyorum, toprağını elliyorum nemli mi diye.. İşten döner dönmez gidip bi süre çömeliyorum saksımın yanına, bakınıyorum her şey yolunda mı diye.. Hani o reklamdaki adam gibi yağmur yağsa şemsiye tutacak haldeyim.. Bi an önce çimlensinler, sonra büyümeye başlasınlar diye bekliyorum..

Yalnız büyünce nasıl yükselicekler, bu ağırlıkları nasıl kaldıracaklar diye düşünürken süper bi çözüm buldum internette.. Sizinle de paylaşmak isterim :)





************************************************

Ağustos'un son çarşambası, her yıl İspanya'da domates festivali düzenleniyor..

Bu sene 27 Ağustos'a denk geliyor, şimdiden biletleri almak lazım.. Belki o zamana olgunlaşan domateslerimi de yanımda götürürüm :) Ama yok yok vazgeçtim, o kadar emek, uğraş, sonra elalemin üstüne at.. Hayatta olmaz!




Dali's Woman at Window

Penceredeki kız..

Ne zaman tanıştım onunla bilmiyorum, ama hatıramdaki en eski resim bu.. İngilizce derslerinden birinde, hocamız bir resim seçip onu anlatmamızı istemişti.. ben de içinden bir sürü hikaye çıkabilcek onca resim varken bunu seçmiştim.. belki de o kız benim içimi anlatıyordu o zaman.. o deniz ise hayatta bakmak istediğim tek manzarayı gösteriyordu..

Bendim işte o kız.. Düşüncelere dalan, hayatta bir sürü şeyi kurgulayan, detaylarda boğulan, hayaller aleminde gezen.. O pencereden bakarken bir balinanın denizin içinden yükseldiğini de düşleyebilirdim, tek katlı yüzen bir ev de inşa edebilirdim tam ortasına.. Sonra yaşardım orda valla.. Uzanırdım ahşap katın üstüne, elimi de denizin ılık sularına bırakırdım.. Bak o zaman işte o yarattığım balina elimi kapabilirdi..


Böyle böyle şeyler düşünüp kendimi eğlendirebiliyorum ben.. Tek başınayken de hiç sıkılmıyorum.. Ama bazen o denizin sularında da bunalabiliyorum, boğulabiliyorum.. O zaman da her şey sanki toz pembe ama ben koca dünya içinde tek siyah noktaymışım gibi hissediyorum..

Tabi ingilizce hocasına bunları anlatmadım zamanında.. Resmin çerçevesinin dikdörtgenliğiyle pencerenin çerçevesinin bizi aynı noktaya, resmin tam ortasına doğru yönlendirmek istediğini, kızın deniz/dışarı çıkma özleminden falan bahsettim..

***********************************************

Asıl söylemek istediğimse Salvador Dali.. Eylül'de Sabancı Müzesinde..

Merakla bekliyorum, soyutların somutlaştığı o resimlerde tüm zamanımı harcamak istiyorum..